Skip to main content
Image
Haber yatay görseli
Share

Kadın Dayanışma Vakfı'nın basın açıklaması

Barolar Birliği ve Muğla Baro Başkanı hakkında Kadın Dayanışma Vakfı'nın açıklaması

Barolar Birliği ve Muğla Baro Başkanı hakkında Kadın Dayanışma Vakfı'nın açıklaması

BASINA VE KAMUOYUNA

Kadın Dayanışma Vakfı yirmi yıldır, kadına yönelik her türlü şiddetin karşısında duran ve kadın dayanışması yoluyla bu alanda mücadele sürdüren bir örgüttür. Danışma Merkezimize başvuran, taciz ve tecavüze uğramış kadınların ne yazık ki çok azı bu suçları yargıya taşıyabilmiştir. Bunun nedenleri ise sanıkların genellikle cezası kalmasının yanı sıra; bu tür davalarda fiilen tecavüzcülerin değil buna maruz kalan kadınların yargılanması, ailede ve işyerinde dışlanması, tehdit ve baskılara uğraması ve neredeyse cezalandırılmasıdır.

Bu nedenle, bir kadının yaşadığı taciz veya tecavüzü yargıya taşımış olması bile, (ülkemizdeki cinsel saldırı davalarındaki cezasızlık sorunu göz önünde bulundurulduğunda) tek başına çok önemli bir adımdır. Kadın örgütleri açısından ise, yeniden mağdurlaştırılma sürecine karşı kadının yanında olmak ve dayanışma göstermek kadına yönelik şiddetle mücadele sürecinde elzemdir ve bu mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Kamuoyunda Fethiye Davası olarak bilinen ve ikisi çocuk, toplam 8 kişinin tecavüzüne uğrayan arkadaşımızın ancak Adalet Bakanlığı'na yaptığı başvuru neticesinde açılabilen dava tek tek kadınlar ve kadın örgütleri açısından simge davalardan biridir. Arkadaşımızın bu dava sürecinde yaşadıkları Türkiye’de tecavüzün ne denli büyük bir cezasızlık alanı oluşturduğunu göstermektedir. İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan alınan, "çoklu tecavüz sonrası travmaya bağlı stres bozukluğunu" belgeleyen rapora rağmen Muğla Savcılığı şikayeti dikkate almamış ve dava açmamıştır. Tecavüz sanıklarının, soruşturma evresinde kolluk kuvvetlerince kollanması, savcılığın onlarca delile karşın dava açmamakta ısrar etmesi ve olayı soruşturmakla görevli kamu görevlilerinin sanıkları “ağırlarken” arkadaşımıza kötü muamelede bulunması; öğretmen, milli eğitim müdürü ve işletmeci olan tecavüz sanıkları ile mücadelenin güçlüğünü ortaya koymaktadır. Kadın arkadaşımız eril blok karşısında kadınlarla dayanışma göstermiş ve Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuru sonucu nihayet dava açılmıştır. İlk duruşmadan bugüne kadar da kadın örgütleri bu davanın takipçisi olmuşlardır.

Dava sürecinde de görülmüştür ki; tecavüz sanıkları yereldeki iktidarlarından faydalanmakta ve bu güçleriyle hem kadını hem de onunla dayanışan diğer kadınları yıldırmaya çalışmaktadırlar. Tecavüz sanıklarından birinin avukatlığını Muğla Barosu Başkanı Mustafa İlker GÜRKAN üstlenmiştir. Bu durum sanıklar ile mağdur kadın arasındaki “eşitsiz” tabloyu derinleştirmiş; savcının “hatırlı kişiler” sayarak dava açmadığı sanıkları, Baro gibi politik ve toplumsal ağırlığı da olan bir örgütün başkanının savunması, sanıklar için daha soruşturma bile yapılmadan oluşan olumlu algıyı arttırmıştır. Sanıkların yargılanmadan “aklandığı” bir ortamda bir de baro başkanının sanıklar yanında sürece dahil olması ve toplumsal içerikli bu davada makamının ağırlığını sanıklardan yana koyması zaten eşitsiz olan durumu mağdur kadın aleyhine daha eşitsiz kılmıştır. 

Öte yandan Muğla Barosu Başkanı Av. Mustafa İlker GÜRKAN, süreçte oldukça tarafgir davranmış ve davayı takip eden, kadınla dayanışma gösteren kadınlara karşı adeta savaş açmıştır. Yargılama hem erkek adalet anlayışının hem de erkek şiddetinin gölgesinde sürmüş ve nihayetinde savcılık birçok delili göz ardı ederek, sanıklar için beraat talep etmiştir. Gerek Baro Başkanının tavrı, gerekse savcının beraat talebi, kadınların tecavüz davalarında neden büyük bir dayanışma göstermek zorunda olduklarını bir kez daha ortaya koymuştur. Zira bu dava etrafında örülen erkek dayanışması sadece “erkek adalet ve onun erkek sözcüleri” ile sınırlı kalmamış, dava sürecine dair protestolara ilişkin olarak Ankara Barosu, aynı zamanda Vakfımız gönüllüsü olan bir avukat arkadaşımızdan savunma talep etmiş, ardından da Türkiye Barolar Birliği kadın örgütlerinin "saldırı ve suçlamalarına maruz kalan" Muğla Baro Başkanı ile ilgili olarak 18 Nisan 2012 günü bir basın açıklaması yapmıştır. Bizler Kadın Dayanışma Vakfı üyeleri olarak Ankara Barosunun ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu tarafgir yaklaşımını ve konuya erkek egemen bir bakış açısıyla yaklaşmalarını esefle kınıyoruz.

Gerek Kadın Hakları Komisyonları aracılığıyla vermiş oldukları hizmetlerle, gerekse adli yardımdan yararlanmak isteyen kadınların başvurduğu bir kurum olarak Baro; kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Barolar Birliği’nin ve Muğla Baro Başkanı’nın iddia ettiğinin aksine kadın örgütlerinin davanın başından beri talep ettiği şey, tecavüz sanıkları yönünden "savunma hakkının ihlal edilmesi" değil, Baro gibi önemli bir kamusal kurumun başkanı olan bir avukatın, zaten kadınlar aleyhine işleyen bir sistemde eşitsizliği derinleştirmemek adına bir tecavüz sanığını savunmamasıdır.

Türkiye Barolar Birliği’nin, hak aramanın uzun bir tarihçesiyle başlayan ve oldukça sübjektif bir içeriğe sahip olan açıklamasında, ileri sürülen biricik argümanın “savunma hakkı” olarak ortaya konulması, yıllardır hak arama mücadelesi veren biz kadınlar için talihsizlik olarak görülmektedir. Dava sürecinde kadın örgütleri olarak protesto gösterilerimiz ile tek bir kişiyi/kişiliği hedef almayı amaçlamadık ya da bir avukatın kimi savunduğunu sorgulamadık. Aksine Baro başkanının kurumsal kimliğini, bu kimliğin getirdiği kamusal sorumluluğu ve bunun sanıklar lehine yaratacağı etkiyi vurguladık. Türkiye Barolar Birliği'nin söz konusu basın açıklaması ile meseleyi bu kadar kişiselleştirmiş olmasına hayret ediyor ve soruyoruz: işkencecileri savunan bir avukatı baro başkanı olarak görmek ister misiniz?

Bu ülkede kimse bizden, hukukun politikadan veya ataerkil ideolojiden arınmış olduğunu düşünmemizi beklemesin ve kimse işkence davaları gibi tecavüz davalarının da saf bir hukuk tartışması içinde değerlendirilmesine göz yummamızı talep etmesin. Yukarıda bahsettiğimiz cezasızlığın ve tecavüze uğrayan kadının tekrar tekrar yargı eliyle cezalandırılmasının sebebi ataerkil hukuk sistemidir.

Türkiye Barolar Birliği açıklamasında suçu değil, suçluyu savunmaktan söz etmektedir, oysaki bu yargılama sürecinde, kadının özel hayatını mahkemeye taşıyan, politik duruşunu kadını karşı suçlayıcı bir şekilde dile getiren Muğla Barosu Başkanı bunun böyle olmadığını göstermiş ve erkek dayanışması sergilemiştir.

Sahip oldukları iktidarı, kurumsal kimliklerini ve ilişkilerini kadını ve onunla dayanışma gösteren kadın hareketini karalamak ve yıldırmak için kullanan tecavüz sanıklarına ve onların savunucularına karşı sokaklarda, adliye koridorlarında,  sesimizin çıktığı her yerde “erkek adalet değil gerçek adalet” talebimizi haykırmaya devam edeceğiz. Türkiye Barolar Birliği’ni de kadınların değil tecavüzcülerin yargılanmasını sağlamak, gerçek adalet talebimizi daha güçlü dile getirebilmek için yanımızda olmak adına açıklamasını geri çekmeye çağırıyoruz.

KADIN DAYANIŞMA VAKFI

Share
İlgili Eğitim