Ana içeriğe atla
Image
Haber yatay görseli
Share

KEİG Platformu açıklaması

Keig Platformu partilerin seçim programlarına ve hükümetin uygulamalarını inceledi. Hazırlanan basın açıklamasını aşağıda bulabilirsiniz.

Keig Platformu partilerin seçim programlarına ve hükümetin uygulamalarını inceledi. Hazırlanan basın açıklamasını aşağıda bulabilirsiniz.

Kadınların Özgürleşmesinin Ve Kadın Erkek Eşitliğine Ulaşmanın Yolu Kadınların İnsana Yakışır İşlerde Çalışmasından Geçer

Türkiye’de kadın istihdamının düşüklüğü gittikçe artan oranda, değişik kesimlerin farklı bakış açılarından tartıştığı bir konu haline geldi.  Buna karşın, bu tartışmalarda ileri sürülen, sorunun çözümüne yönelik önerilerin bütünlükten uzak olması ve hükümetlerin bu konu karşısında gösterdikleri duyarsızlık kaygı verici bir durum sergiliyor.

Günümüzde, seçime giden Türkiye’de partilerin seçim propagandalarında kadın istihdamı ön sıralarda yer bulamıyor. Seçim beyanatlarında gerek AKP, gerekse CHP’nin öncelikli sorun olarak yoksullukla mücadele temasını ön plana çıkardığını ve aynı zamanda sosyal yardımlar ve aile sigortası gibi araçların yoksullukla mücadelede kullanılacağını sıkça dile getirdiklerini görmekteyiz. Ne var ki, bu programlarda yoksulluğun istihdam ve kadınlarla olan bağlantısı göz ardı ediliyor. Oysa, kadınların istihdamının önündeki engellerin kaldırılması yoksullukla mücadelenin en önemli ön koşullarından biridir.

Türkiye’de kadın istihdamının bu denli düşük olmasının tüm neden ve sonuçlarının ortaya çıkarılması,  bu konuya ilişkin tüm etki alanlarının birlikte düşünülmesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması, kadınların özgürleşmesi ve insana yakışır işlerde çalışmasının önünün açılması için çok yönlü strateji ve politikaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.

Kadın istihdamının artırılmasının önündeki engellerin ortadan kaldırılması için gerekli politika ve programlara geçmeden önce, Kadın Emeği ve İstihdamı Girişimi (KEİG) olarak kadınların istihdamının öneminin altını yeniden çizmek istiyoruz.

1.      Kadınların kendine ait bir gelir sahibi olması, ekonomik bağımlılıklarını azaltır ve özgürleşmeleri yolunda önemli bir adım oluşturur. Kadınların karşı karşıya kaldığı, toplumumuzda çok yaygın olduğu herkesçe kabul edilen aile içi şiddet ve taciz, ekonomik şiddet, erken evlenme, erken doğum gibi konularla baş edebilmelerine yardımcı olur. 

2.      Türkiye’de toplumsal yaşam biçimi büyük ölçüde erkeğin eve gelir getirdiği, tek kazananlı aile modeline dayanır. Buna karşın, yıllardır hükümetlerin uygulamakta olduğu ekonomik modelin yol açtığı sık tekrarlanan krizler karşısında erkeğin işsiz kalma olasılığı çok yüksektir. Ayrıca, sadece işsizlik nedeniyle değil, iş kazaları, hastalık ve iş göremezlik gibi durumlarda da tek kazananlı haneler yoksulluğa itilirler. Bugün tüm dünyada yoksullukla mücadele stratejileri arasında, tek kazananlı hane modelinin yerine çifte kazananlı hane modeli teşvik edilmeye çalışılıyor. Kadının istihdama katılmasıyla çifte kazananlı hane modeline geçilmesi, kadınların ev içinde daha çok söz sahibi olma olasılığını artırıyor, hanenin gelir düzeyini yükseltiyor; yoksulluk riskini azaltıyor.

Parti programlarında yoksulluk sınırı altında olan aileler için CHP’nin önerdiği aile sigortası ve AKP’nin önerdiği sosyal yardımlar, sadece gelir düzeyi çok düşük, toplumun belli bir kesimine hitap eden yetersiz çözümlerdir. Vaat edilen sigorta ve yardımlar aileleri insana yakışır bir yaşam düzeyine çıkarmayacağı gibi, insanların emekleriyle kendilerini ve çocuklarını geçindirmelerini de teşvik edici değildir.  Günümüzde herkes için her an var olan, her şeyini kaybetme riskini azaltacak ve aynı zamanda herkesin kendi emeğini kullanarak gelir elde etme olanağını genişletecek bir strateji, çifte kazananlı – yani hem kadının hem de erkeğin istihdam edildiği- hane modeli olacaktır.

3.      Kadınlar toplumsal yaşamın en önemli alanlarından biri olan çalışma hayatından dışlanmaktadır. Ev içinde her gün tekrarlanan rutin işlerle uğraşmak kadınların  dinamizmini ve potansiyellerini sınırlamakta ve onları durağan bir yaşama mecbur bırakmaktadır. Oysa, çalışma yaşamı insanların, yetenek, ilgi ve yaratıcılıklarını açığa çıkarma fırsatı yakalayabildikleri ve bu fırsatları başkalarıyla paylaşabildikleri bir alandır. Kadının çalışma yaşamına katılımı, toplumsal yaşama katılımın bir gereği ve vatandaşlık hakkı olarak nitelendirilmelidir.

İstihdama katılım, sosyal ağlara dahil olmayı, kamusal alandaki ilişkilerden haberdar olmayı ve dolayısıyla, bilgi ve habere erişimi kolaylaştırır. Bu şekilde, kadınların farklı alanlarda karar alma süreçlerine katılabilmesinin önü açılır. Dolayısıyla, istihdama katılım kadınların sadece gelir elde etmesini ya da ekonomiye katkıda bulunmasını sağlamaz, bunların ötesinde,  aynı zamanda toplumsal yaşamdaki ve aile içindeki güç dengelerinin kadınlar lehine değişiminin önünü açar. İnsana yakışır, yani yasalara uygun ve sosyal güvenliği olan işlerde çalışmak, kadınların sosyal güvenlik şemsiyesi altına girmelerini ve böylelikle emeklilik dönemlerini de kimseye muhtaç olmadan geçirmelerini sağlar. Kayıtlı çalışma kapsamındaki kadınların ödedikleri primler de sistemin sürdürülebilirliğine katkıda bulunur.

4.      İstihdamda gözlemlenen kadın ve erkek arasındaki uçurum bir çok başka uçurumları da tetikler ve besler. Özellikle, siyaset alanında bugün çok az sayıda kadın olması, kadınların istihdam alanından dışlanmasıyla birebir ilişkilidir. Kadınların istihdama katılımı, toplumsal karar alma mekanizmalarına katılım için önemli önkoşullardan biridir.

Bu saydığımız nedenler dışında, kadınların iş yaşamına erkeklerle eşit koşullarda ve ölçüde katılıyor olmasının doğuracağı diğer olumlu sonuçlar şunlar olacaktır: Kadınların toplumsal hayatta daha fazla yer alıyor olması cinslerin sosyal yaşamda birlikte var olma durumunu güçlendirecek, güç dengelerini kadının lehine dönüştürecektir. Hane yaşamı eşitler arasında  daha demokratik ve özgürlükçü bir birliktelik  olacaktır. Birlikteliklerin, maddi koşullar ya da mağduriyet gereği değil, sevgi ve saygı içinde yaşanması, insanı ve toplumu güçlendirecek bir olgudur.

Elbette, iş yaşamının her türlü sorundan bağımsız, cennet mekânlar olduğunu düşünmemekteyiz. Çalışma saatlerinin uzunluğu, düşük ücretler, güvencesizlik, kadınların hamilelik durumunda daha hafif işlere yönlendirilmemesi, doğum ve süt izinlerinin kullandırılmamasının yanı sıra  kadınlara dönük ayrımcı uygulamalar, cinsel taciz, mobbing gibi sorunlar kadınların istihdama katılımını sınırlamaktadır. Kadınlar ya baştan bu alana girmemekte, ya da girdikten sonra kolayca kopabilmektedir. Devlet kadın erkek istihdamında eşitliği sağlamaya yönelik politikalar oluşturmalı,  bunun için çalışma yaşamını insana yakışır hale getirmeli, herkesin sosyal güvenlik kapsamında, sendikalı ve yasalara uygun biçimde istihdamı için gerekli önlemleri almalıdır.

İş yaşamındaki olumsuz koşullar, kadınların hane içindeki üretim-yeniden üretim (ev ve bakım işleri) faaliyetlerinin yükü ile birleştiğinde, kadınlar iş ve aile yaşamını uzlaştırma gibi çok zorlu bir sorunla karşı karşıya kalmakta ve bu noktada hem devlet hem de eşleri (ve diğer hane üyeleri tarafından) yalnız bırakılmaktadırlar. Bu konu kadın istihdamının artırılması meselesini tartışan pek çok çevrede dile getirilmemekte; dile getirilse bile, sınırlı bir ilgi görmektedir. Oysa, iş ve aile yaşamını uzlaştırma üzerine kurulacak bütünlüklü istihdam politikaları kadınların iş yaşamına girişlerini kolaylaştıracaktır.

İş ve aile yaşamını uzlaştırmanın en önemli önkoşullarından biri, bakım hizmetlerine ayrılacak kamusal kaynaklarla yapılacak yatırımlardır. Bu yatırımlar, kadın istihdamını artırmak ve toplumsal cinsiyet eşitliği sağlamak amaçlarının ötesinde pek çok önemli ekonomik, sosyal ve toplumsal hedefe yönelik de katkı sağlayacaktır:

  • Bakım hizmetleri sektörünün desteklenmesiyle istihdam için yeni bir alan açılacak, işsizlik azalacaktır.
  • Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimde çocuklar arası (ve bölgeler arası) sosyoekonomik eşitsizlikler azalacaktır.
  • Örgün eğitimde öğrenci başarısı artacaktır.
  • İşgücünün verimlilik düzeyi artacaktır.

Aşağıda, iş ve aile yaşamının uzlaştırılmasını gözeterek hazırladığımız politika önerileri ayrıntılı biçimde ele alınmaktadır;

1.  Bakım ve okul öncesi eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması: Ailelerin farklı yaşam ve çalışma koşulları ile uyumlu çocuk bakım hizmetlerinin tasarlanması; bunların mekân, süre, sunulan hizmetin türü gibi açılardan çeşitlendirilmesi.

Hedef: Okul öncesi eğitime katılım oranlarının 2023’e kadar AB hedeflerinde de olduğu gibi 0-3 yaş için %33, 3-6 yaş için %100 hedeflerine yönelik olarak geliştirilmesi.

Yüksek öğrenimde okul öncesi ve çocuk gelişimi bölümlerinde 0-3 yaş grubu için de özel programların oluşturularak, bu gruba hizmet veren kurumlarda istihdam edilecek öğretmenlerin ve çocuk gelişim uzmanlarının yetiştirilmesi.

İlköğretim çağındaki çocuklar için (6-15 yaş grubu) okul saatleri dışında çocukların gelişimini sağlayacak koşulların emek piyasası mesai saatleri ile uyumlu tasarlanması ve yaygınlaştırılması.

2. 16 haftalık ücretli doğum iznini takiben verilmesi öngörülen 6 aylık ebeveyn iznine ilişkin yasa tasarısının revize edilmesi. Bu iznin iki ayının babadan anneye transfer edilemez (sadece babalar tarafından kullanım hakkını içeren) ücretli izin olarak uygulamaya geçirilmesi ve bu iznin babalar tarafından amacına uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının izlenmesi.

Ebeveyn izninin çalışanın isteğine bağlı olarak ve işveren ile karşılıklı mutabakat temelinde kısmi zamanlı olarak kullanılmasına olanak sağlayacak şekilde esnek tasarımlanması; örneğin toplam 180 günlük ebeveyn izninin istihdamdaki ebeveyn tarafından bu toplamı aşmayacak şekilde, kısmi zamanlı olarak haftada en az 1 gün olarak kullanılması durumunda 180 haftaya kadar yayılabilmesi.

3. Okul öncesi çocuk bakım hizmetlerine ulaşım yaşı ile annelik ve ebeveyn izni sürelerinin uyumlu ve bütünlüklü bir bakış açısı ile tasarlanması ve uygulamaya konulması. Yasal ebeveyn izninin bitimini takiben okul öncesi çocuk bakım ve eğitim hizmetlerine ulaşımın sağlanması yoluyla,  kadınların çocuk bakımı nedeniyle emek piyasası dışına çıkmak zorunda kalmalarının önlenmesi.

4. Çalışma saatlerinin azaltılması ve iş koşullarının iyileştirilmesi: işyerinde çalışma saatleri uygulamalarının yasal üst limit olan 45 saate uygun olarak denetlenmesi; bu üst limitin zaman içerisinde kadın ve erkek çalışanların iş ve aile sorumluluklarını uzlaştırabilecekleri şekilde azaltılması.

5.Kayıtdışı istihdamla mücadele edilmesi: insana yakışır iş koşullarına sahip, yasal bakım izinlerine, izin sonrası iş garantisi hakkına ve sosyal haklara erişimi temel alan kayıtlı istihdamın standart hale getirilmesi, esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin teşvik edilmemesi.

6.Diğer bağımlı aile bireylerinin (yaşlı, engelli) bakımına yönelik hizmetlerin yaygınlaştırılması: kadın ve erkeklerin yaşam ve çalışma koşullarını uzlaştırabilmeleri açısından bağımlı aile bireylerine yönelik (yaşlı, engelli) bakım hizmetlerinin mekân, süre, sunulan hizmetin türü gibi açılardan çeşitlendirilmesi.

Yaşlı ve engelli bakımına yönelik hali hazırda tek uygulama olan nakit transferleri politikası sadece toplumun en düşük gelirli kesimlerine hitap etmektedir. Yukarıda belirtilen karma çözümlerle desteklenen (gündüzlü kurum bakımı, yatılı kurum bakımı ve mesai saatleri dışında evde bakım seçeneğini de içeren) bakım hizmetleri tüm kesimlerin önündeki seçeneklerin çeşitlendirilmesini sağlayacaktır. Bu kapsamda, belli bir gelirin altındakilerden hiç almamak şartıyla gelire göre ailelerden de katkı almak suretiyle hizmetlerin oluşturulacak bir kamu bakım sigortası fonundan karşılanması esas alınmalıdır.

7. İstihdamı artırıcı makroekonomik politikaların benimsenmesi: bu taleplerin gerçekleştirilebilmesinde izlenen makroekonomik politikalar belirleyici öneme sahiptir. Kadınların istihdama katılmalarının önündeki engelleri kaldırmaya, kadın işgücü arzını artırmaya yönelik politikaların, genel olarak işgücü talebini, özel olarak da kadın işgücü talebini artıracak politikalarla desteklenmesi şarttır. Bu açıdan yatırım politikaları özel önem taşımaktadır. Üretim kapasitesini yükseltmenin önkoşulu olan yatırımlar, istihdamın ve büyümenin sürekliliğinin temelini oluşturur.  Kamu yatırım programlarında istihdam kapasitesi yaratacak farklı ölçeklerde yatırımların kapsanmasının yanı sıra,  insana yakışır istihdam yaratacak özel kesim yatırımlarını teşvik etmeye yönelik önlemler tasarlanmalıdır. Yatırımlarla bağlantılı istihdam artışlarının kadın erkek eşitliğini gözetmesi sağlanmalıdır. Bakım hizmetlerine yönelik yatırımlar yatırım politikasının temel bileşeni olmalıdır.

Bütün bunlar, kadın erkek eşitliğini hayatın tüm alanlarında sağlamayı amaçlayan bir zihniyeti ve bu zihniyeti taşıyan devlet kurumlarının varlığını gerektirir. Yakın zamanda, kadınların uzun erimli mücadeleleri sonucu kurulan Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığının ortadan kaldırılması ve yerini Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının alması niyetleri hükümetçe dile getirilmiştir. Kadınları bağımsız bireyler ve yurttaşlar olarak kabul etmek yerine dezavantajlı gruplar içinde ele alan ve konumlarını aile üzerinden tanımlayan kurumsallaşmalar kadın erkek eşitliğini sağlayamaz. Tam tersine kadınların eşitsiz konumunu pekiştirir. Bu nedenle, Kadından Sorumlu Bakanlık korunmalı ve güçlendirilmelidir.

Kadınlardan oy isteyen bütün siyasi partilerin kadınların yarar ve çıkarlarını gerçekten gözeten eşitlikçi bir toplum isteklerinin ölçütü, burada yer alan talepleri benimseme düzeyleri ve iktidara gelme durumunda bunları uygulama konusundaki kararlılıklarıdır.


Kadınlarla Dayanışma Vakfı

 

Share
İlgili Eğitim