Ana içeriğe atla
Image
Manşet Yatay Görseli
Share

Başkanlık sistemi ve anayasa

Yeni anayasa bağlamında başkanlık sistemi de tartışılacaksa, yeni ve demokratik bir anayasa yapılmaz.

İçerik Alınlık Resmi

Yeni anayasa bağlamında başkanlık sistemi de tartışılacaksa, yeni ve demokratik bir anayasa yapılmaz.

fuat
Yeni ve demokratik anayasanın yapım sürecine katkı yapmak üzere, İstanbul Politikalar Merkezi olarak hazırladığımız, Türkiye’nin Denge ve Denetleme Sisteminin Güçlendirilmesi raporumuzu sunmak için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ’le görüşmeye gittiğimizde kendisi önemli iki saptamada bulunmuştu. Birincisi Gül, yeni anayasanın yapımının başarıya ulaşması için, sürecin “patent sorunu” yaşamaması gerektiğini söylemişti. “Bu anayasa kimin anayasasası olacak?” sorusuna, “hepimizin anayasası” yanıtını vereceğimiz bir ortam oluşursa, yeni anayasa hem yapılabilir hem de başta devlet ve siyasi aktörler olmak üzere, toplum tarafından içselleştirilir. Gül’ün saptaması, şunu da içeriyordu: Yanıt, bugün egemen/hegemonik parti olma konumuna gelmiş “AK Parti’nin anayasası” imasını taşırsa, o zaman da, yeni anayasa yapılamaz. Yapılacak bir anayasaya da, hepimizin anayasası olmaz. CHP, BDP ve MHP seçmenleri ve bu seçmenlerin oluşturduğu toplumsal katmanlar kabul edilmez ve ciddi bir niteliksel “meşruiyet sorunu”yla karşılaşır. 

Hayal kırıklığı
Gül’ün ikinci önemli saptaması, var olan parlamenter demokrasinin çarpık işleyişi üzerineydi. Gül çok önemli bir ikilemi şöyle anlatmıştı: “Var olan sistem, toplumda herkesin milletvekili olmak istediği, ama milletvekili olanların da parlamentoya attıkları ilk adımdan itibaren ciddi bir hayal kırıklığı yaşadıkları çarpık bir sistemi üretti.” Dolayısıyla, var olan parlamanter demokratik sistem, bir taraftan milletvekiline tanımsal ve kuramsal olarak çok önem veren, diğer taraftan da parti başkanlığını güçlendirerek, milletvekilinin gücünü pratikte çok düşüren, hatta sıfırlayan bir sistem. Parti başkanlığı sultası içinde, milletvekillerinin kendilerini önemsiz ve etkisiz hissettikleri bir sistem. Partilerin grup toplantılarının, genel kurul toplantılarının ve parti içi toplantıların tümüyle parti başkanı olan liderin hegemonyasında ve tek taraflı gücünde yapıldığı, sorunlu bir parlamenter demokrasimiz var. Yeni anayasa , eğer gerçekten yeni ve demokratik olacaksa, parlamenter demokrasiyi, milletvekilini işlevselleştirmeli ve güçlendirmeli. Yeni anayasa , parlamentoyu işlevsel, etkili ve katılımcı bir iyi yönetişim aygıtına dönüştürmelidir. 

Tartışma zarar verir
Hem Başbakan Tayyip Erdoğan ’ın, hem de Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın, yeni anayasa yapım sürecinde kritik öneme sahip “yazım aşamasına” geçtiğimiz bir anda arka arkaya yaptıkları, “Türkiye etkili denge ve denetim istiyorsa, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemini ciddi olarak tartışmalıdır” açıklamaları, Cumhurbaşkanı Gül ’ün bu iki saptamasının ne kadar önemli olduğunu bir kere daha gösterdi. Eğer bugün, yeni anayasa bağlamında başkanlık sistemi tartışması yapılacaksa, hemen söyleyelim, yeni ve demokratik bir anayasa yapılmaz. Çünkü, süreç çok ciddi bir patent sorunuyla karşı karşıya kalır. Başta CHP, MHP ve BDP olmak üzere, anayasa sürecine katkı yapmış sivil toplum örgütleri ve toplumsal aktörlerin çoğunluğu, “bu anayasa hepimizin değil AK Parti’nin anayasası olacak” şüphesine kapılırlar. Haklı da olurlar. Hatta AK Parti içinden, başkanlık sistemine gelen eleştirileri de hesaba katarsak, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi tartışmasının başlatılması, yeni anayasanın “ AK Parti ’nin bile değil, Başbakan Erdoğan’ın anayasası” olacağı algısını güçlendirecektir. Eğer AK Parti ve Başbakan Erdoğan gerçekten yeni ve demokratik anayasa istiyorsa, bu süreci engellememeli, aksine desteklemelidir. Bu da en azından AK Parti’nin, yeni anayasa sürecine katkı vermek için sivil toplum ve meslek kuruluşları tarafından hazırlanmış ve AK Parti ’nin kendisinin daha önce hazırlatmış olduğu taslak metinleri ve önerileri ciddiye almasını gerektirir. 

Sivil toplumun sesi
Başbakan Erdoğan ’ın da bildiği gibi, barolardan sendikalara, ekonomik aktörlerden sivil toplum örgütlerine kadar uzanan geniş bir alanda hazılanmış yeni anayasa önerilerinin neredeyse tamamı, parlamenter demokrasinin güçlendirilmesi ve katılımcı demokrasiye dönüştürülmesini istiyor. Doğru, var olan parlameter sistem iyi işlemiyor. Doğru, var olan sistem içinde, yasama-yürütme- yargı ilişkileri çarpık, ciddi sorunlar var. Doğru, var olan sistemde, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ve yargı-yürütme ilişkilerinde ciddi sorunlar yaşanıyor. Doğru, var olan sistem içinde, çok ciddi bir lider hegemonyası ve sultası sorunu var. Ama, bu sorunların çözümü, parlamenter sistemden başkanlık ya da yarı başkanlık sistemine geçilmesini değil, aksine parlamenter demokratik sistemin aşağıdaki alanlarda güçlendirilmesini gerekli kılıyor. İstanbul Politikalar Merkezi’nin çalışması gibi, yeni ve demokratik anayasa önerilerinin neredeyse tümü, (a) karar alma süreçlerinin sivil toplumun katılımına açılması ve katılımcı-müzakereci demokrasiye dönüştürülmesi, (b) yasama, yürütme ve yargının ve bu erkler arası ilişkinin kurumsal demokratik reforma sokulması ve (c) milletvekilliğinin, hem parti içi hem de parlamento içi etkin ve aktif konuma getirilmesi yoluyla parlamenter demokrasinin güçlendirilmesini öneriyor. AK Parti dahil siyasi partilerin, yargı dahil devlet aktörlerlerinin ve sivil toplumun büyük çoğunluğunun parlamenter demokrasinin güçlendirilmesi gerektiği noktasında uzlaştığı bir ortamda, başkanlık ya da yarı başkanlık tartışması tek taraflı açılmamalı. Tüm bu önerileri gözardı ederek açılacak tartışma, “yeni anayasa kimin anayasası olacak” sorusu temelinde ciddi bir “patent sorunu” yaratırken, siyasi partilerin ve sivil toplumun yeni anayasa yapım sürecine inancını ve umudunu yok edecektir.

Tüm sorunlarımız yeni anayasa ile çözüleceği gibi bir “ anayasa romantizmi”ne kapılmamamız gerek. Bununla birlikte, başta Kürt sorunu olmak üzere, toplumsal sorunlarımız çözümü için yeni ve demokratik anayasanın çok önemli ve bir daha çok zor elde edilecek bir fırsat ve uygun platform yarattığını da bilmeliyiz. Dahası, içeride, 1980 darbesini meşrulaştıran ve koruyan 1982 Anayasası’nın varlığında 12 Eylül 1980’den başlayarak darbeleri bile doğru dürüst yargılayamayacağımız gerçeği, dışarda da Arap Baharı’ndan AB sürecine ve küresel ölçekte yeni ve demokratik anayasa üzerine büyük bir ilgi varken, anayasa yapım sürecini başkanlık tartışmasıyla sorunlu hale getirmek, kabul edilebilir bir girişim değil.

E. FUAT KEYMAN:  İPM ve Sabancı Üni.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1088003&CategoryID=42

İlgili Dosyalar:

  1. fuat [JPG] [15.46K]
Share
İlgili Eğitim