Ana içeriğe atla
Image
Haber yatay görseli
Share

Kadının Kişilik Hakkı: Bir Soyadı Davası

Soyadı, kişinin kimliğini ve aidiyetliğini belirten önemli bir unsur, kişinin kimliğinin ayrılmaz parçasıdır. Vazgeçilemez, devredilemez, feragat edilemez bir kişilik hakkıdır. Bu nedenle soyadına ilişkin hak yasalarda özel olarak düzenlenmiş ve korunmuştur. Ne var ki bu hak ülkemizde kadınlar için sadece evlenene kadar geçerli kılınmaktadır. Evlenen kadına, sadece kendi soyadını kullanma hakkı tanınmamakta, en iyi ihtimalle kocasının soyadını da almak zorunda bırakılmaktadır.

Soyadı, kişinin kimliğini ve aidiyetliğini belirten önemli bir unsur, kişinin kimliğinin ayrılmaz parçasıdır. Vazgeçilemez, devredilemez, feragat edilemez bir kişilik hakkıdır. Bu nedenle soyadına ilişkin hak yasalarda özel olarak düzenlenmiş ve korunmuştur. Ne var ki bu hak ülkemizde kadınlar için sadece evlenene kadar geçerli kılınmaktadır. Evlenen kadına, sadece kendi soyadını kullanma hakkı tanınmamakta, en iyi ihtimalle kocasının soyadını da almak zorunda bırakılmaktadır.

Anayasamızın 10. maddesinde ifade edilen “Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” şeklindeki hükümden hareketle yola çıktığımız soyadı davamızda temel amacımız, kanun önünde eşitlik ilkesine açıkça aykırı düşen kadının soyadına ilişkin maddenin yeniden düzenlenmesi konusunda bir girişimde bulunmaktır.

17 Ekim 2009 tarihinde, Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde o zaman dekanlık görevini sürdüren Prof. Dr. Haluk Geray ile evlenen Sırma Oya Tekvar, rızası olmadığı halde evlilik nedeniyle kendi soyadının yanında Geray soyadını da taşımak zorunda kalmıştır. Kaldı ki, Türk Medeni Kanunu’nda yer alan “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır” şeklindeki emredici hükmün yanında, eşlerin soyadını birlikte seçmelerine olanak sağlayacak irade özgürlüğüne de yer verilmemektedir. Örneğin, erkeğin de eşinin soyadını alarak beraber çift soyadı taşıma isteğinde bulunacak olurlarsa, bu istek TMK’a göre gerekçesiz olarak reddedilecektir.

Yasalar önünde eşitlik temel alındığında, evlenmekle sadece Sırma Oya Tekvar’ın kimliğinin, hatta kütük bilgilerinin değişmesi, bir başka deyişle medeni hal değişikliğinin sadece Tekvar’ı etkilemiş olması hem Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesine hem ülkemizin onayladığı uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan taahhütlerine aykırı düşmektedir. Kaldı ki bu uluslararası sözleşmelerin iç hukukumuzdaki kanunlardan daha üstün tutulduğu Anayasa’nın 90. Maddesi’nde belirtilmektedir.

Kadının kişilik hakları yeniden değerlendirildiğinde akla gelen kadının soyadı konusunda, daha önce girişimde bulunulan emsaller arasında ilk dikkati çeken dava, Avukat Ayten Tekeli'ye aittir. Bu davada Tekeli’nin sadece evlenmeden önceki soyadını taşımasına izin verilmemesinin ardından başvurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özel yaşama aykırı ve ayrımcılık olduğu iddiasını kabul etmiş, uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8 ve 14. maddelerine aykırı olduğu yönünde karar vermiştir.

Ancak kadının evlendikten sonra da sadece kendi soyadını kullanabilmesi konusunda AİHM’e gitmeden kazanılmış olan ilk dava, ODTÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Ebru Voyvoda’nın açtığı ve avukatımız olan Alev Yıldız’ın yürüttüğü davadır. Kadının gerek kariyer ve iş yaşantısında, gerekse kamusal ve özel hayatında, medeni hal değişikliğiyle beraber değişen kimliğinin getirmiş olduğu zorlukların ve cinsiyet ayrımcılığının kabul edildiği ilk dava olması açısından bu emsal önemlidir.

Biz de bu emsaller üzerinden giderek açmış olduğumuz davamızda esas olarak kanun önünde kadın-erkek eşitliğini savunmakta, kadının evlendikten sonra da yalnızca kendi soyadını taşıyabilmesinin temel bir kişilik hakkı olduğunu vurgulamaktayız.

Medeni hal değişikliğinde meydana gelen bu eşitsizlik aslında yasalar önündeki ve kamusal alandaki egemen ataerkil belleğin en temel göstergesidir. Oysa eşitlik erkek değerlerine uyum göstermek değil, kadınlar ve erkekler için eşit haklara, yükümlülüklere ve fırsatlara dayanan yeni ve eşit ilişkiler kurulması anlamına gelmelidir. Eşit ilişkiler kurulması yolundaki çabaların ve kadınların hayatın her alanına etkin katılımının, bir ülkedeki demokrasi kültürünün derinleşmesini de getireceği gözden kaçmamalıdır.

Toplumdaki kurumlaşmış cinsiyetçiliğin ortadan kaldırılması, kadınların kişilik ve insan haklarının tanınması açısından, hem yasalarda yapılacak değişikliklerin hem de bu yasaların hayata geçirilebilmesinin bir gerekliliği olarak medya-basın kuruluşlarını ve aydınları duyarlılığa davet ediyor, 16 Aralık 2010, Perşembe günü, saat 09.35’te 2. Aile Mahkemesi’nde gerçekleşecek olan ilk duruşmamıza destek ve katılımınızı bekliyoruz.

Saygılarımızla,

Sırma Oya TEKVAR

Haluk GERAY

İrtibat için:    Sırma Oya Tekvar-0532 797 11 74

[email protected]

Share
İlgili Eğitim