Ana içeriğe atla
Image
medya
Share

Medya Özgürlüğünün 20 Yılına Bakış: Kavramlardaki Muğlaklık İfade Özgürlüğüne Yönelik Ağır Müdahalelere Yol Açıyor

bianet/IPS İletişim Vakfı, Medya Özgürlüğünün 20 Yılına Bir Bakış 2001 - 2021 başlıklı bir rapor yayınladı. Türkiye’de medya organları ve gazeteciler bakımından ifade özgürlüğünün son 20 yılını değerlendiren raporda, Türkiye’nin ifade özgürlüğü bakımından uluslararası hukuktaki standartların hala uzağında olduğu söylendi.

Rapor, 2001-2021 yılları arasında Erol Önderoğlu tarafından üçer aylık ve yıllık olarak hazırlanan ve bianet’in yayınladığı BİA Medya Gözlem Raporları ışığında Ulaş Karan tarafından hazırlandı.

AİHM'e açılan ifade özgürlüğü davalarının yarısına yakını Türkiye'den

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2022 başında yayınladığı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf 47 devletin 1959-2021 arasında yol açtığı toplam 1010 ifade özgürlüğü ihlaline ilişkin kararın 418’i (yaklaşık yüzde 41’i) Türkiye aleyhine yapılan başvurulardan oluşuyor.

Anayasa Mahkemesi tarafından bireysel başvuru usulünün devreye girdiği 23 Eylül 2012’den 2021 sonuna kadar ise 663 başvuru için ifade özgürlüğünün ihlali kararı var.

Kavramlardaki muğlaklık ifade özgürlüğüne yönelik ağır müdahalelere yol açıyor

Raporda "20 yıllık bir dönemde medya organlarına ve gazetecilere yönelik müdahalelerin azalmamış, aksine artmış ve sertleşmiş olduğu görülüyor" denilirken, gazetecilere yönelik öne çıkan sınırlama gerekçelerinin “Terörle Mücadele”, “Hakaret”, “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik”, “Türk Milletini, Devleti veya Devlet Organlarını Aşağılama” olduğu not edildi. 

Geçtiğimiz 20 yıl içerisinde en çok öne çıkan sınırlama gerekçesi “terörle mücadele” olurken, raporda "Terörle Mücadele Kanunu"nun 7'nci maddesinde yer alan “terör örgütü propagandası” suçunun madde metninde yer alan ‘meşru göstermek’, ‘övmek’ veya ‘teşvik etme’ kavramların muğlaklığının ifade özgürlüğüne yönelik ağır müdahalelere yol açtığı not edildi. 

Raporda şöyle denildi; 

"İlgili kanunlarda “terör” suçu olarak tanımlanan düzenlemelerde hangi fiillerin terör suçunu oluşturacağının açıkça belirlenmesi, şiddete tahrik veya teşvik etmeyen ifadelerin “terör suçu” olarak kabul edilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Aksi durumda mevzuatta yer alan ve oldukça geniş yorumlanan ve bu duruma olanak tanıyan düzenlemelerin mevcudiyeti ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelere zemin oluşturmaya devam edecektir." 

Raporda, hakaret iddiasıyla açılan tazminat davalarının da ifade özgürlüğüne dönük müdahaleler arasında önemli bir yer tuttuğu vurgulandı.

Raporda Türk Ceza Kanununun  216’ncı maddesinde düzenlenen "halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu"nun da ifade özgürlüğünü kısıtlayan temel düzenlemelerden birisi olarak uzun bir süredir yürürlükte olduğu belirtildi.

2015 yılı itibariyle “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik” maddesinin uygulanmasında artış olduğu vurgulandığı raporda, halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla açılan ceza davalarının süreklilik sergilediği ve ifade özgürlüğüne dönük müdahaleler arasında önemli bir yer tuttuğu belirtildi.

"2015 ile birlikte bu suçtan hakkında soruşturma açılan kişi sayısı 2020’ye gelindiğinde neredeyse 26 kat, hakkında mahkûmiyet kararı verilen kişi sayısı ise 53 kat arttı." 

"Türk Milletini, Devleti veya Devlet Organlarını Aşağılama” 

Türk Ceza Kanunu’nda 301'nci madde ile düzenlenen "Türk Milletini, devleti veya devlet organlarını aşağılamak suçu"na yönelik açılan ceza davalarının bir süreklilik sergilediği ve ifade özgürlüğüne dönük müdahaleler arasında eskisine nazaran daha da önemli bir yer tuttuğu not edildi. 

Rapordaki önemli bir veri ise 2019 ve 2020’de hakkında soruşturma açılan kişi sayısı 2009 ile karşılaştırıldığında yaklaşık 10 kat arttığı bilgisi oldu. 

İfade özgürlüğü ihlalleri ile birlikte en çok anılan yasal düzenleme “Cumhurbaşkanına Hakaret”

Çalışma son sekiz yıldır ifade özgürlüğü ihlalleri ile birlikte en çok anılan yasal düzenlemelerin başında Türk Ceza Kanunu madde 299’da düzenlenen cumhurbaşkanına hakaret suçunun olduğunu ortaya koydu. 2010’da hakkında soruşturma açılan kişi sayısı 455 ve hakkında mahkûmiyet kararı verilen kişi sayısı 29 iken, 2019 ve 2020’de bu sayılar sırasıyla 36.066 ve 31.297 ile 3.831 ve 3.325’e yükseldi.

RTÜK’ün sınırlamaları süreklilik taşıyor

Son 20 yılın uygulamasına bakıldığında RTÜK’ün ifade özgürlüğünü sınırlanması niteliğindeki müdahalelerinin süreklilik taşıdığı belirtildi.

Raporda, RTÜK Yıllık Faaliyet Raporlarından derlenen bilgiye göre son 11 yıl içerisinde farklı nedenlerle 801 kez yayın yasağı verildiği bilgisi de paylaşıldı. Yayın yasağı sayısının özellikle 2017 yılından itibaren artışa geçtiği göze çarptığı vurgulandı. 

Uluslararası standartların hâlâ uzağında 

Raporda medya organlarının ve gazetecilerin en sık ve en ağır müdahale ile karşılaşan grupların başında geldiği ve Türkiye’nin ifade özgürlüğü bakımından uluslararası hukuktaki standartların hala uzağında olduğunu söylendi.

“Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde ve mevzuatta yer alan hukuki düzenlemelere aykırılığın zaman zaman devam ettiği ve niceliksel anlamda katmerlendiğini gösteriyor. Türkiye bu hukuki çerçeve ile ortaya çıkan hukuki yükümlülüklerini yerine getirmiyor, aksine başta uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile korunan ifade özgürlüğünü her boyutuyla sistematik bir şekilde ihlal ediyor” 

Türkiye'nin son 20 yıllık ifade özgürlüğü bilançosu 

  • İlk beş yılda halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan (TCK md. 216) açılan davalar önde iken, 
  • İkinci beş yılda, diğer bir deyişle 2005 yılı ve sonrasında ise Türk milletini, devleti, devletin kurum ve organlarını aşağılama suçunun (TCK md. 301) öne geçtiği görülüyor.
  • Üçüncü beş yılda ise, gazetecilere yönelik müdahalelerin 2010 yılı öncesinde daha çok bireysel düzeyde ortaya çıkarken 2010’lu yıllarda toplu gazeteci yargılamaları olarak adlandırılabilecek çok sayıda gazetecinin aynı anda aynı davada yargılandığı bir olgu belirgin hale geliyor.
  • Son beş yılda ise Cumhurbaşkanına hakaret suçu en çok öne çıkan suç haline gelmiş gözüküyor. Öte yandan, hakaret suçundan açılan ceza davaları ve hakaret iddiasıyla açılan tazminat davaları ile Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili maddelerinden açılan ceza davaları son yirmi yılda değişmeyen bir olgu olarak göze çarpıyor.

Raporun tamamını aşağıdaki dokümandan okuyabilirsiniz.

İlgili Eğitim