Ana içeriğe atla
Image
Haber yatay görseli
Share

Umut Vakfı - Kadın cinayetleri nasıl durdurulur?

Geçtiğimiz hafta peş peşe gelen kadın cinayetleri kadınları sokağa döktü. Pazar günü büyükşehirlerde pankartlarıyla kalabalıklar yürüyüş yaptı, kadın cinayetlerinin durdurulmasını istedi. Bizim de sık sık dile getirdiğimiz gibi kadın cinayetlerinin önemli bir bölümü ateşli silahlarla işlenmektedir. Töre yüzünden öldürülen babası ve ağabeyleri tarafından öldürülen Ceylan , eşinden boşanmak isteyen ve eşi tarafından vurularak öldürülen Naile, sevgilisi tarafından evinin önünde kurşunlanan Burcu. Adı intihar olarak geçen, intihara zorlanan kadınlar ya da intihar süsü verilen kadın cinayetleri. Bunun benzeri yüzlercesi…

Geçtiğimiz hafta peş peşe gelen kadın cinayetleri kadınları sokağa döktü. Pazar günü büyükşehirlerde pankartlarıyla kalabalıklar yürüyüş yaptı, kadın cinayetlerinin durdurulmasını istedi. Bizim de sık sık dile getirdiğimiz gibi kadın cinayetlerinin önemli bir bölümü ateşli silahlarla işlenmektedir. Töre yüzünden öldürülen babası ve ağabeyleri tarafından öldürülen Ceylan , eşinden boşanmak isteyen ve eşi tarafından vurularak öldürülen Naile, sevgilisi tarafından evinin önünde kurşunlanan Burcu. Adı intihar olarak geçen, intihara zorlanan kadınlar ya da intihar süsü verilen kadın cinayetleri. Bunun benzeri yüzlercesi…

Geçtiğimiz haftanın neredeyse tek gündemi kadına yönelik şiddetti. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin önlem olarak “elektronik kelepçe” tasarısını gündeme getirdi. Herkesin merak ettiği konu ise acaba bu önlem yeterli olacak mıydı? Ceylan’ı kurtarmaya yetmezdi ama diğerleri için belki bir kurtuluş ümidi olabilirdi. O zaman kadın cinayetleri diye tek bir başlık altında toplanan bu ağır konuyu biraz tasnif edip irdelesek diye düşündük. Çünkü olayları detaylı incelediğinizde pek çok alt konu başlıkları karşınıza çıkıyor. Buna göre de alınması gereken önlemler ve yasa tasarılarının da farklılık göstermesi gerekiyor.
Kadın cinayetleri töre, namus, kıskançlık, eğitimsizlik, yoksulluk gibi alt başlıklarda derinlemesine incelenmeli. Bizim burada amacımız detaylı araştırmaya girmek olmayacak.  Ama ana hatlarını çizerek siz okuyucularımıza biraz resmi netleştirmeyi istiyoruz.

Bize, kadın cinayetlerine bakarken, bir ışık tutması için Dünya Değerler Araştırması Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yılmaz Esmer'in başkanlığında yapılan '2011 Türkiye Değerler Araştırması' na bir göz atıyoruz. 54 il ve 128 ilçede 1605 kişiyle yüz yüze yapılan araştırmanın kadın-erkek eşitliği ve cinsellik gibi konulardaki Türkiye'nin zihinsel haritasına bakmak bize yol gösterir diye düşündük. İşte bazı veriler:

• Türkiye'nin yaklaşık dörtte üçü, ailenin reisinin erkek olması gerektiğini düşünüyor. Böyle düşünenlerin oranı 1996'da %73'tü, 2011'de %74.
• "Kadın her zaman kocasına itaat etmeli, onun sözünden çıkmamalıdır."  Bu ifadeyi doğru kabul edenlerin oranı da 1996'dan bu yana aynı ve %60'ın biraz üzerinde.
• "Bir erkeğin, birden fazla eşinin olması kabul edilebilir" sözüne katılanların oranı 1996'da %10, 2009'da ise %11'di.  2011'de bu oran %23 olarak ölçüldü.  Örneklemdeki kadınların %19'u (yani her beş kadın denekten biri) bu görüşe katıldığını belirtti.
•  "Bazı kadınlar kocalarından dayak yemeği hak ediyor" diyenlerin oranı 1996'da %19'ken 2011'de %30.  2009 araştırmasında bulgu %33 olarak bulunduğundan, bu artışta bir ölçüm hatası olma olasılığı az.

Rakamların bize söylemeye çalıştığı son on beş yılda kadın-erkek eşitliği konusunda bir arpa boyu yol alamamışız. Bunu bir yana bırakın, kadına yönelik şiddetin meşrulaşması yönünde ciddi bir büyüme var. Her üç kişiden biri bunu olağan karşılıyor! Çok eşliliğe tolerans artmış. Eşe itaat ve aile reisliği konusunda ise erkekten yana değişmeyen bir tablo var.

Bu tabloda kadın cinayetlerinin artmaması sürpriz olurdu zaten. Dünyada durum nedir diye baktığımızda ABD’de her 15 saniyede bir kadına şiddet vakasının yer aldığı istatistikler tarafından ortaya konulmuş durumda. Sovyet bloğu yıkılmadan önce, bu bölgede kadına yönelik şiddet vakalarının Batı ile kıyaslandığında daha düşük seyrettiğini görüyoruz. Bunun analizini yaparken kadın, erkek arasında iş ayrımı yapılmaksızın herkesin ekonomiye emeği ile katıldığını, eğitimin tüm vatandaşlara eşit şekilde verildiğini görüyoruz. Eğitim ve elbette ekonomik özgürlük çok önemli.

Türkiye’de bu duruma ek olarak bir de yargı erkeği kayırıyor. Kadına yönelik şiddeti önlemek için cezaların ağırlaştırılması ve caydırıcı olması gerekiyor. Polisin, savcıların karar verirken erkek tarafından değerlendiren bakış açıları, şiddet uygulayan erkeği daha da saldırganlaştırıyor. Kanunlar yeteri kadar caydırıcı değil. Bir de uygulamada indirime gidildi mi neredeyse “aferin, ellerine sağlık” der gibi hiçbir işlem yapmaksızın sokağa salınıveriyorlar. Bu sefer derecesini arttırarak kadına şiddet uygulamaya devam ediyor.

Sözün kısası, kadın cinayetlerini tek bir uygulama ile durdurmak mümkün değil. Töre cinayetleri diye yer alan, aile bireylerinin yardımlaşarak kadını öldürmeleri kesinlikle polis ve savcılık tarafından titiz çalışma sonucu durdurulabilir. Tüm aileye kelepçe takamazsınız. Bu cinayetler kelepçe ile engellenemez. Silaha erişimin zorlaştırılması, bunun için de eş rızasının alınması, kişinin suç geçmişinin güncellenerek anında ruhsat iptali gibi önlemlerin alınması gerekir. Ruhsatsız silahla mücadele bir an önce başlamalı. Bunun yanı sıra ruhsatsız silahla işlenen suçlarda misli ile cezalar arttırılarak caydırıcı yönü kuvvetlendirilmeli. Yani zihniyetler değişmeli. Bunun için de önce yasalar, yani meclistekiler zihniyet değiştirecek, sonra da uygulayanlar yani emniyet ve savcılık bu değişimi kabul edecek. Son olarak da eğitim ile bilinçlendirme kampanyaları ile kadının bir meta olmadığı önce kadınlara anlatılacak. Kadın kendisinin meta olduğunu kabul ederse, şiddeti meşru görürse, çok eşliliği kabul ederse, siz istediğiniz kadar mükemmel sistem kurun, nasıl çalışacak?

İyi haftalar,
Umut Vakfı

Share
İlgili Eğitim