Ana içeriğe atla
Image
hafıza yetersiz
Share

İnsan Hakları Mücadelesi Üzerinde Yargısal ve İdari Baskılar Var

Hafıza Merkezi, “Sessiz Kalma: Hak Savunucularına Yönelik Yıldırma Politikaları 2015-2021” başlıklı raporunu 10 Mayıs'ta düzenlediği bir basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaştı.

Banu Tuna, Emel Ataktürk, Esra Kılıç, Melis Gebeş ve Özlem Zıngıl tarafından hazırlanan rapor, 67 hak savunucusunun izlenmesi ile hazırlandı.

Toplantının açılış konuşmasını Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi'nden Tarık Beyhan yaptı. Beyhan konuşmasında "Tarlabaşı Toplum Merkezi, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi sivil toplum örgütlerine karşı açılan davaların sivil topluma yönelik baskı anlamına geldiğini iddianamelerinden biliyoruz" dedi.

Açılan davalarda insan hakları savunuculuğunun ya da basit sivil toplum çalışmalarının suç unsuru sayıldığını aktaran Beyhan, iddianamelerin delilere dayanmadan yalanlar üzerine kurulduğunu ve bunun da bir baskı yöntemi olarak kullanıldığını söyledi.

İnsan hakları mücadelesi üzerinde yargısal ve idari baskılar var

Raporun yazarlarından Avukat Özlem Zıngıl konuşmasında hak savunucularının özellikle terörle mücadele ve ulusal güvenlik yasalarıyla engellediğini gözlemlediklerini aktardı. 

Zıngıl şöyle konuştu; 

“Sivil toplum faaliyetleri ve hak savunucularının özellikle terörle mücadele ve ulusal güvenlik yasalarıyla engellediğini gözlemledik. Dernekler Yönetmeliği, Dernekler Kanunu ve Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesi Kanunu hak savunucularının faaliyetlerini kısıtlayan yasal düzenlemeler arasında yer alıyor."

İktidarın sivil alana müdahalesi tek boyutlu değil

Panelde "Sivil alanın yasalarla daraltılması" başlıklı oturumunda konuşan STGM Genel Koordinatörü Tezcan Eralp Abay iktidar bloğunun açısından sivil alanın üç boyutuyla önemli olduğunu aktardı. İlk olarak iktidarın sivil alanı bir kadro devşirme, topluma nüfuz etme ve örgütlenme alanı olarak gördüğünü söyleyen Abay, eğitim, gençlik gibi başlıklarda iktidarın tekelleşme eğiliminde olduğunu anlattı.

İkinci boyutta sivil alanın hegemonya oluşturmak ve karşı hegemonyaya karşı durmak için kullanıldığını anlatan Abay, üçüncü boyutta ise bu alanın bir kaynak, iktisadi alan olarak dikkat çektiğini söyledi.

Üye bildirim zorunluluğu en büyük geri sıçrama

Son dönem yasal değişikliklerden biri olan üye bildirim konusunun Dernekler Kanunun değiştikten sonraki en büyük geri sıçrama olduğunu söyleyen Abay, bu değişikliğin hem anayasal hakkı hem de kişisel verilerin korunmasını kanununu ihlal ettiğine dikkat çekti.

“120 binden fazla derneğin ve bu derneğe üye 10 milyondan fazla insanın kimlik bildiriminin beyan edilmesinden bahsediyoruz.” diyen Abay üyelik bildirim zorunluluğunun çok önemli iki sorunu ortaya çıkardığını vurguladı. İlk sorunun derneğin eylemlerinden sorumlu tutulma olduğunu söyleyen Abay, İkinci büyük sorunun ise bu bildirimin kamu idaresine muazzam bir profilleme imkanı vermesi olduğunu anlattı.

Türkiye’de derneklerin üye sayısı 4 milyon düştü

Bu değişikliğin yakın vadede etkisinin ilk olarak üye sayılarındaki düşüş olduğunu aktaran Abay,  bu durumun da derneklerin iç demokratik yaşamlarını zorlaştırdığını ve dernekler üzerinde baskı oluşturduğunu söyledi.

Yardım Toplama Kanunu 1915’te çıkarıldığı haliyle duruyor

Yardım toplama kanununun ortaya çıkardığı sorunlara da değinen Abay yardım ve bağış arasındaki ayrımın suni ve keyfi olduğunu söyledi. Bağış ve yardım arasındaki bu yapay ayrımın tasfiye edilmesi gerektiğini ve bu tasfiye olmaksızın toplama rejiminde yapılacak düzenlemelerin ise durumu düzeltemeyeceğinin altını çizdi.

Son yapılan düzenlemelerle idarenin takdir yetkisinin de ölçüsüz biçimde genişlediğini söyleyen Abay, bunun iç tutarlılığı olan, sistematik bir politika olmadığına dikkat çekti.

“Radar yöntemi var. Radara girene muamele ediliyor. Bugün bu radara bugün Nesin Vakfı girmiş durumda. Ama yarın kimin gireceğini bilemiyoruz. En olumlu senaryo ile en olumsuz senaryonun olma ihtimalinin aynı olduğu bir konjonktürden geçiyoruz.”

İlgili Eğitim